3 Şubat 2016 Çarşamba

eklektisizm bir hastalıktır

kendime mektuplar yazıyorum bir süredir. salondaki sehpanın üzerinde duruyorlardı. televizyon sehpasının üzerine, diğer notların arasına karıştırdım hepsini. zorlanıyorum. bir tane daha içeceğim. 
yapılmayı beklenen ev işleri, yazılmayı bekleyen ödevler. enerji? enerji yok. ertelemekten başka bir şey yapmıyorum neredeyse. dört ay olmuş önümü göremiyorum. kopuşu sağlamlaştırıp, evimi yarı açık cezaevi haline getirmekten başka, borçlanmaktan başka ne yaptım acaba. elle tutulur, gözle görülür ne yaptım ki bunca zaman? daha önemlisi bunlar sizin umrunuzda mı? ya da derdim umursanmak mı? cevabını bildiğim bir soru. insan umursanmak istiyor. ben daha önemli şeyler ortaya koymak isterken, esasında umursanması gereken bir insan olmak arzusuyla güdümlenmiş oluyorum. aslında hepimiz yalancıyız ve nihayetinde ölüm düşüncesini bastırmaktan başka derdi olmayan, ne yazık ki kaderinden kaçamayacak olan zavallılarız. bencil zavallılar. 

insan kendini bilmeli. insan kendini bilmek zorunda. insan kendini bilmiyorsa sıfatını hak etmemiştir. kendinizi bilmek nihai huzura erişmenizi sağlar.  çünkü hırslarınıza, kıskançlıklarınıza, imdat çağrılarınıza anlam verebilmenizin tek yolu kendinizi bilmekten geçer. eğer bunlara anlam verirseniz, olayın aslında sizin etrafınızda dönmediğini, aslında kimsenin sizinle bir derdi olmadığını görebilirsiniz. sizi körleştiren şey çocukluğunuzdur. kaynağını çocukluğunuzdan alan reflekslerinizi dizginlemenin tek yolu, her şeyi etraflıca analiz etmektir. aksi halde yanlı ve hatalı varsayımlarınızın arasına sıkıştırdığınız insanları tek tek öldürmeye başlarsınız. 

sen şöylesin sen böylesin demekten, bağlamların içinde taklalar atmaktan iki kelime yazmaya vakit bulamazsınız. iki kelime yazmadığınız ve kendinizle iletişim kurmaktan başka hiçbir bir şey yapamadığınız için cümle kurmayı unutur, anlaşılmaz hale gelirsiniz. anlaşıldığınız ölçüde varsınız. ve bunu söyleyen tek kişi ben değilim.

1 yorum: