15 Kasım 2019 Cuma

başlık bulabiliyorum.

başlangıçta boşluk vardı. bu beyaz grafik yüzeyden, aklınıza gelip gelebilecek tüm kodlama sistemlerine kadar nihai bir boşluk. boşlukta sıkışıp kalamazsın. boşlukta oksijen yoktur. boşlukta elektrik, ısı, ses; hiçbiri yoktu.

bu yazının ismini başlangıçta boşluk vardı olarak belirlemeyi çok isterdim: heyhat! gençliğimizi siktiler :) belki de gerçek özgürlük, dünyaya siktir çekmemeyi seçebilmektir be pomelo?

boşlukta iyilik yoktu. boşlukta kötülük de yoktu. boşlukta ses, elektrik, ısı, ışık? ışık denildiğinde aklıma gelen tek şey, deichmann mağazasında beni karşılayan 70x100 üzeri bilmem kaç değere sahip bir şeyma subaşı posteriydi. şimdi sana bunları anlatıyorum da canım pomelom: sen bunları aktarabilecek misin? ve fakat bozulmayacak mısın bir gün cancağzım?

oza, sarışınım. belki de oza'dır adı?

edebiyat parçalanmaz pomelo'm. edebiyat, yapılır. sen edebiyat yapamazsın. sen bir eşik altı büyücüsü olamayacak kadar basit, neredeyse tamamen çekirdeklerinden arınmış ya da arınmış bir narenciye olmanın ötesine asla geçemeyeceksin. sana ahirette bir yer ayarlayıp ayarlamadıklarından emin değilim. çünkü esasında mutluluk, bir el çırpması bile değil. mutluluğun sesini duyamazsın. ben sosyokültürel, sosyoekonomik ve sosyalpsikolojik bir canlı olarak senden daha şanslıyım. google'a attığım küfürlü mailin cevabı hala gelmediyse, büyük olasılıkla gelmeyecektir. ben bir algoritma yazabilirim. sen ise greyfurta benziyorsun.

27 Ağustos 2019 Salı

Delirmeliyim

Delirmeliyim
Sanki yıllar üzerimden
geçmemiş gibi
ateşlemeliyim havai fişek
deposunu

Henüz görmeye başlamışken
En korkunç ve en büyüleyici
yanlarını yaşamın
Getirebiliyorken ikisini
bir araya, delirmeliyim

Delirmekten vazgeçtiğim
anda kafama düşmeli Caravaggio'nun elmaları
Küf kokusu sinmeli ağzına insanın
Tozu dumana katmazsa
şayet Toz olur insan

Tozu dumana katmalı
toz olmadan


www.herkesinbirsiiriyoktur.gov.tr

get a backbone

yol bitmiyor. yol bitmeyecek. hipster geleneği diye söylemiyorum; ya da ulysses'i okuduğum için hava atmaya çalışmıyorum. ne hakkında yazıyorsun sorusuna verebileceğim tek cevap kendim hakkında kayıtlar tutuyorum. cümleler giderek devrikleşiyor. yazım bozuluyor. o kadar da değil kendini şartlama. -iyisin kötüsün sağ sol- bunun ucu paradoks. bu bir çıkmaz. kendini bu çıkmazla dürtemezsin. geç.

sürekli bölünüyorum dibe vurmak sıçramak ve kurtulmak için bir fırsattı ancak süreklilik halinde yerleşti, içime işledi. daha fazla çiğ köfte yemeli, daha çok ayran içmeliydin. artık bitti. karar vermem gerekiyor. babam gibi bir şeye dönüşmemek ve iyi bir akademisyen olmak idealimdi. doktoramı bitirip irlanda'ya gitmek istiyorum. çıkar ilişkilerinden bıktım. trende görmüş annem. ben bugün anneme "anne ben intihar ettim dedim" yarın tek başıma personel daire başkanlığına gitmek zorundayım. olumsuz tarafından baktığımın farkındayım. işlerin kontrolden çıkmış olduğunu da biliyorum. ben sadece bir sigara daha içmek istiyorum. uyumalıyım. uyku zihni temizler. 

bir şeyler yazmadan uyumak istemedim so point the finger blame the other

müzik dinlerken çalışmayı bıraktığımı fark ediyorum klavyenin tuşlarına basarken sağ el bileğimdeki ağrı azıyor. çatlak kendini hatırlatıyor. gözlüklerimi takıyorum. flashdiski çıkartıyorum. burada meslek hastalıkları hastanesine gittim. karanlık tarafa çekildiğimi hissetsem de biliyorum ki benim tahmin ettiğim gibi bir yer değil orası. öğrenecek çok şey var. öğreneceğim çok şey.

kasılmalar başlıyor. ölmeyeceksin de sürüneceksin cümlesini hatırlıyorum. iğdiş edildik resmen. sükunet ve huzur önemli. mutlu et kendini sloganının götüme girdiğini hissediyorum. telefonumu başka birine vermiş olabileceklerini düşünüyorum. yaşadıklarımın hiçbir şekilde gerçek olmadığına inanmak istesem de akıllı olmak zorunda olduğumu biliyorum. 

"şu anda etrafımda iki kara sinek dolaşıyor. sanırım beni keşfetmeye çalışıyorlar. ben ise arnavut ciğerinin pişme süresinin iki dakika olduğu bilgisini kafama kazıyorum. gerizekalılık mefhumunun en azından benim için baki bir gerizekalılık olmadığı/olamayacağı önermesinden hareketle ve wittgenstein gibi susmadan uzun cümleler kurabiliyorsam hala bir umudun var olduğunu söyleyebilirim."

frankofondur belki bu argüman? yanlı bir söylemdir? klavyeye alışmanın ötesine geçiyor ekran parlaklığı. bazı şeyleri reddediyorum. insanın en çok kendisine yabancı olduğunu belki? belki çıtırtıların geceye çaktığı imlerin üzerinden geçiyorum. öyle ya da böyle hayal kurmak, üretmek zorundayım.

çırılçıplak olamam artık. dövmelerim var. yara izlerimi sevmeyi öğrenmeliyim. hayır demeyi de. delirmenin yeni yollarını bulmalıyım. ama siz foucault'nun deliliğe övgüsünü okumamızı söylemiştiniz? deliliğe övgü erasmus'a aittir. çok yanlış bir insansınız ama sizden nefret edemiyorum?  böyle demeliyim. ama önce gitmeliyim. sağolun'lardan özürdilerim'lerden, tekerlekli çılgınlıklardan uzağa, yolun gerçekten başladığı ve kısa cümlelerin geçmişinin hırpalandığı, hunharca yok edildiği yere dönmeliyim. 

belki de pinkfloydçuluk çoktan kazandı? joseph k'nın ebesi sikileli de oldu baya. kalkalım biz. bacağım zayıfladı. düzenli yemek yemeye başladım. her şeye siktir çekme özgürlüğüne sahip olmayı dilerdim. belki de o hakkı çoktan kazandım? ya da pek çok kişiye hastalık kazandırdım? boyun ağrısı, uyuşan ayağım, kusursuz melodi, kusurlarıyla fark yaratan insanlar. karanlık da estetiktir. en azından estetiği doğurma potansiyeline sahiptir. bir biçimde buna izin verir. kediler, kendi ayaklarının üzerinde durmakta insandan daha iyidir.