16 Temmuz 2013 Salı

uçurum

tam karşımda oturan adam. ne yazıyorsun bilmiyorum. aslında merak ediyorum. gelecekle ilgili hayaller kurgulamaksızın kaleme alıyorum işbu yazıyı. rahatsız edilmemek şu an tek arzum. insanlar hareket ediyor. uğraşıyorlar. biz ise yazıyoruz birlikte. acaba neyi kaleme alıyorsun. etrafı izlerken hızlıca bir şeyler karalıyorsun. elinin altındaki kağıda hiç bakmıyordun. belki de bir şeyler çiziyorsun. kim bilir ne çiziyorsun. neler düşünüyorsun. benim için bir merak konususun. 

karşımda olman, bir şeyler karalıyor olman itti beni yazmaya. sesler azaldı. müziğin ritmi, serin akşam esintisi... yoksa insanları mı çiziyorsun? belki de çiziyormuş gibi yapıyorsun. ya da statü değil derdin. keyfini çıkarıyorsun anın; yalnız başına. benim yaptığımı yapıyorsun aslında. belki de aynısını... sen çiziyorsun ben yazıyorum. sigara içiyoruz birlikte. bir nefes daha çektin içine. tam karşımdasın. duymuyorsun beni. çaktırmadan izliyorum seni. hiç bakmadan gözetliyorum. sen beni duymuyorsun, ben de seni. karşılıklı bu sağırlık. karşılıklı sağırlık. başarısız bir iletişim biçimi. arkamdaki şeyleri izliyorsun. belki sen de çaktırmadan beni izliyorsun. 

başka biri geldi. bozuldu sanki ortaklığımız. belki de hiç var olmamıştı. onunla konuşuyorsun. tam aramıza yerleşti. kesinti daha somut artık. acaba bilmediğim fakat anlamlı olduğunu varsaydığım düşünceler kafanda mı hala? maddi bir varlık üzerine tartışıyorsunuz. ortaklığımız; seninle benim aramdaki uçurum yok oluyor git gide. yanlış anlama sakın. aramızdaki tek bağ o uçurumdu az önce. tek gerçeklikti bizi var eden. 

gitti. yalnızsın yine. dağılan dikkatini toplayıp toplamadığın sorusu kurcalıyor aklımı. aslında bu bir sorunsal gibi daha çok. bir şeyler karalıyorsun yine. ortaklık; aramızdaki yegane uçurum tekrar inşa ediliyor sanki. hızla oluşuyor birlikte var ettiğimiz boşluğun derinliği. hızla yazıyorum ben de, tıpkı senin hızla karalayışın gibi... bir yudum çay... senin ne içtiğini görebilmem için bakılacak bir boşluk bulmalıydım. baktım; önünde sadece kül tablası. fakat sen uçurumu derinleştirdin yine. bir çay istedin. içkilerimiz de benzedi birbirine. aynılaştı. ihtiyacım olan ortaklığı var ettin yine. hafif bir tempo. bir saniyeliğine eşlik ettin. bak, aynı şarkıyı duyuyoruz. başka bir yaratık deşti var ettiğimiz uzamı. uçurum yok oluyor. ama... yine hızlıca var oldu. garip bir mutluluk var içimde. öksürük...

aslında bu uçurumu var etmek benim elimde. ortaklığı aramayı bırakırsam -bir sürü not kağıdı- eğer ortaklık arayışını bir kenara koyup somut yaşama geri dönersem yok olacak her şey. aslında bu iletişimi var eden benim arayışımın ta kendisi. fakat konu ben değilim; sensin. benden uzaklaşıp sana dönmenin vakti şimdi. kapattın kalemi. artık yazıp çizmiyorsun. ama içtiğimiz çay, çay... duyduklarımız aynı insanlar. birbirine benzeyen sigaraları çekiyoruz içimize. -gülümsediğini gördüm. az önce- seninki daha ucuz tahminimce. zamanı yakaladık. 

gitmemeliyim. belki de gitmeliyim. belki de hiç konuşmamalıyım seninle. belki de konuşup karşılaştırmalıyız yazdıklarımızı. düşüncelerimizi paylaşmalıyız. kendimizle değil, birbirimizle. anlatmalıyız belki de birbirimize. kalktın. gideceksin. belki de anladın ve korktun sen de. büyünün bozulacağından. yavaşça toparlanıyorsun. eşyalarını ceplerine soktun. bir kağıt parçası -şimdi ne yapmalıyım- bir adres verdin bana. korkmuştum aslında. kendininkileri paylaşıp benimkileri yarı yolda bırakacaksın diye. bak, sahiden de ortakmış yaşadığımız şu yirmi dakika. ayrı ayrı ama birlikteymiş huzur verici bir biçimde. ben de gidiyorum şimdi. bambaşka bir mekana taşıyacağız bu iletişimi. 
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder